''If you want the rainbow, you have to deal with the rain''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

31 Ekim 2015 Cumartesi

İzledim: Yong Pal

Biraz hevessizlik mi oldu bende ne bloga karşı? Aslında kayıtlı yazılarım da duruyor kenarda ama giresim yok sanki... Haftanın şarkısı köşesine tamamen ara verdim malum, hiç okunmuyo gibi bişeydi malesef (yazar hem hüzünlü hem gülüyor haline, gülsem mi ağlasam mı modu). Ama mutlaka ara ara onu da yazacağım.

Yarın 10 günlük bir yurt dışı gezisine gidiyorum. Dönünce belki yazarım, belki de hiç yazmayıp blog postlarıyla devam ederim bilmiyorum. Neden haber veriyorum? Acaba merak eden olur mu bilmem ama sorumlu blogger duruşu hahaha. Neyse artık diziye geçelim bence.

Baktım ki tüm bloglarda, sosyal platformların tamamında bir Yong Pal'dır almış başını gidiyor, hazır dizi bitmişken arayı çok açmadan ben de bir el atayım şuna dedim^^ Saf-i merak...


Hasta kardeşini kurtarmak için yasa dışı işler yapan bir doktorla şirketin başına geçmek isteyen abisi tarafından ihanete uğrayan bir chaebol kızının hikayesini izliyoruz.


Bir süre sonra Joo Won'u tekrar doktor rolünde izlemek gözüme çok tanıdık gelse de sanırım biraz sıkılmışım. Neden farklı bir rol seçmedi diye düşündüm.

Joo Won'a bayılmıyorum ama karakteri oldukça güçlü canlandırmış, iyi bir oyuncu.


Kim Tae Hee de gözleri mutluyken bile dolu dolu bakan, naif bir oyuncu. 


Diziyle ilgili birkaç soru işaretim var. Mesela ne ara nasıl aşık oldular anlamadım. Aşık olabilecekleri hiçbir ortam, an olmadı. Hiçbir şey paylaşmadılar ne oldu ne bitti anlamadım ben cidden.

Ama Joo Won'un karakteri yani Yong Pal, çok güzel bir aşıktı. Elinden gelen her şeyi sonuna kadar yapan gerekçi bir aşık. Gerçekçi dememin sebebini anca izlerseniz anlayabilirsiniz.


Aslında dizinin güzel kurgulanmış bir senaryosu vardı. Ama olay yoktu. Dizi çok ağır, hiçbir şey olmadan, çoğunlukla tahmin edilebilir şekilde ilerledi.

Bana kalırsa bu konu 2-3 bölüme sığardı. Yada bu senaryodan film yapsalar çok daha mükemmel olurdu. Dizi için zayıf kalmış gibi...


Dizinin birkaç noktası çok realistikti bence...

Neden hayatta hep fakir ve güçsüzler kaybeder de zengin ve güçlüler her şeyi istedikleri gibi yapar, kuralları yıkarlar?


'Aşk engel tanımaz'ın gerçek olmadığını gördük sanki, sonuna doğru olaylar değişse de... Aralarında statü, yaşam tarzı farkı olan iki insan birbirlerine deli gibi aşık oldu. Ama bir yerde bir şekilde bu fark ortaya çıktı. Uyamadılar, birbirlerinin hayatına giremediler.

İntikam almanın çok da bir anlamının olmadığını gördük. Çektiği acıların intikamını alan kızın yne dönüp dolaşıp her şey ayağına dolandı.

NE kadar iyi kalpli olsa da, insanoğlunun sabrı taşında ne büyük kötülükleri yapabildiğini gördük. Kendisine yapılan en büyük fenalıkları gözünü kırpmadan başkaların yapabildiğini, birebir 'kötü adam'ın yerine geçebildiğini gördük.

Sanki çok şey gördük bu ağırrr ağır ilerleyen dizide gerçek hayata dair.


Diziye bayılmadım. Ama pek çok diziden daha gerçek oluşu, masalsı yanlarının fazla olmayışı yada 'yuh artık' dediğimiz ögeleri barındırmayışı hoşuma gitti.

Uyarmadı demeyin bol kanlı, cerrahi sahneleri olan hareketli bir dizi.

Diziye adını veren 'suçlulara yasa dışı tıbbi destek veren doktor' anlamına gelen Yong Pal karakterinin birkaç bölüm sonra hiçbir öneminin kalmayışı ve bu karakterin devam etmemesi beni üzdü, Healer gibi etkileyici bir karakterdi halbuki ^^ Ama zaten dizide neyi çok beğendim ki bu kayıp olsun di mi...


Joo Won'a hayransanız, medikal dizileri seviyorsanız veya benim gibi 'bu diziden neden bu kadar bahsediyorlar ki' diye merak ediyorsanız bir izleyin derim^^

Yoksa aman aman bir dizi değil.



Diziyi izleyenlere bir soru. Siz 13. kata çıkmak uğruna 12. kata boyun eğer misiniz yoksa . katta kalmaya razı olur musunuz?

29 Ekim 2015 Perşembe

ABU Tv Şarkı Festivali'ne Gittim Gördüm Yorumladım

Öncelikle söylemeliyim ki aşağıdaki fotoğrafların tamamını kendim çektim, hepsi maksimum oranda kafa içerir ^^ Lütfen kusura bakmayınız.

Bol resimli ve uzuncana bir post olabilir, dikkat!


Etrafımdaki herkesin tepesine binip 7 ceddime haber salarak sonunda bir davetiye buldum festivale. Gerçekten çok ama çok heyecanlandım mekana girince.


Protokolde ve önden 6. sırada oturuyordum arkadaşlar. Sahneye deli gibi hakimim, herkesi mimiklerine kadar stalkladım ona göre ^^


İlk başta Özlem Süer'in inanılmaz bir defilesi oldu. Her kıyafet arkada dönen slaytlarla bilikte bir bütün halinde ülkemizin bir güzelliğini tanıtıyordu. Nemrut'tan Efes'e 12 farklı mekan ve elbise vardı.


Festivalin Türkçe sunumlarını Engin Hepileri, İngilizce sunumlarını ise Ece Vahapoğlu yaptı ve çok beğendim. Genelde TRT garip aksanlı kötü İngilizceli sunucular kullanırdı ama Ece Vahapoğlu'nun İngilizcesi çok güzelmiş cidden.

 

İlk ülke, şarkısı benim zevkime hiç uygun olmasa da göz alan gelenekse sahne kostümüyle Afganistan'dı.


Sonra sahneye Maldivler'den sevimlilik akan bir kız çıktı. Geleneksel kıyafetleri çok güzel olduğu gibi yanında geleneksel çalgılar çalan üstü çıplak 'Benim burda ne işim var yaaa' havasında da bir adam vardı.


Kazakistan'ın Türkiye'deki hayran kitlesinden gerekten haberim yokmuş. Salondaki çığlıklara şaşırıp kaldım. Ama Kazak şarkıcının sesi gerçekten çok güzeldi. En büyük zevkle dinlediğim sanatçılardan birisiydi.


Macau'dan gelen şarkıcı bizim günlük hayatta giydiğimiz standart bi elbiseyle sahnede acayip cool davranan bir kadındı ki tarzına bayıldım.


Hindistan'dan gelen şarkıcıyı şöyle tanımlayabilirim, her Hint filminde duyduğunuz o iiiipince mıymıy bir ses vardır ya, işte o kadın bu kadın! Hareketleri ve güler yüzü çok hoşuma gitti ma sesi gerçekten çok inceydi ^^


Vietnam'dan Justin Bieber tarzında, dans eden hop hop zıplayıp pop şarkı söyleyen bir şarkıcı gelmişti. Yakışıklıydı valla ^^


Japonya'dan çok meşhur Scandal grubu gelmişti. Hayran kitlesi çok büyüktü. Fan grupları, Japon fanları falan çığlık çığlığa öyle diyim... Yine ipince anime sesleri ve animelerden fırlama tipli sevimli 4 kız. Çoook şirinlerdi^^


Endonezya ve


Hongkong nedense pek ilgimi çekemedi =(


Ve beklenen an geldi!!! CNBLUE anonsuyla birlikte salon ayağa kalktı, yıkılıyordu nerdeyse. Tüm protokol, sunucular herkes dönüp konuklara bakı noluyo diye. Gerçekten inanılmaz bir kalabalık, inanılmaz bir tezahürat vardı.

Ben ise höm höm oturan protokolün araından, benim gibi gelmiş 3-4 kızla birlikte cik cik bağıran bir eziktim^^ Nasıl heyecanlandım anlatamam size.


Allahım sana geliyorum!!!!!


Açıkçası hatırlamıyorum şu anda. Her şey bir rüya gibi... Hangisine bakıp kimin mimiğini takip edeceğimi şaşırdım. O kadar yakınımdalardı ki, nasıllll dokunamadım....

Acaba hangi şarkıyı söylerler falan derken Cinderella yı söylediler, ben mest!!! Eşlik edebileceğim bir şarkıyı söyledikleri için çok sevindim. Zıplaya zıplaya onlarla birlikte söyledim şarkıyı ama protokoldeyim yaaa, rezil!!!

Şaşırdılar sanırım herkesin onlara eşlik etmesine ve onlar için boğazlarını yırtmasına hahah


Ben şahsen Jung Shin ve Jong Hyun hayranıyımdır. Yong Hwa'nın ise fazla hoppidi olduğunu düşünürdüm. Taa ki dün akşama kadar. Yong Hwa'nın sahnedeki enerjisinin kimseninkine benzer hali yok, adam bambaşka. Şarkı söylerken, hayranlarıyla karşılıklıyken aldığı zevk resmen gözlerinden okunuyor.


Caaağnım ciğerim Jong Hyun ise her zamanki cool tavrıyla, sevimlilik yapmadan ve nerdeyse hiç gülmeden tamamladı akşamı. Üzüldüm biraz, ama klasik cool adam işte, azcık gülümseyeydi iyiydi^^


Min Hyuk malesef pek dikkatimi çekmedi... Jung Shin her zamanki gibi şirinlik abidesiydi, herkese el salladı falan. Ama Jung Shin ve Yong Hwa'nın bakışlarında bu büyük hayan kalabalığını gördüklerindeki şaşkınlık okunuyordu. Şimdiye kadar hiç kopmayan bir kıyamet koptu, millet ayaklandı, adamlar gözle görülür şok oldular biz neymişiz yaa dediler^^ 

İşte o anda zaten sevincini ve heyecanını kalpten bir şekilde gösterdiği için Yong Hwa, bunca zaman sonra ona olan sevgimi 10 kat arttırdı, şu an bayılıyorum ona!


CNBLUE sonrası heyecanımı yatıştırmaya, çektiğim fotolara bakmaya çalışırken (ki izlemekten pek çekemedim) malesef Malezyayı tamamen kaçırdım. Son anda bir tane fotoğrafını çekmek aklıma geldi o kadar...


En son çıkan Murat Dalkılıç ise sesini pek takdir edemediğim, sadece sahnede sempatik duran bir adamdır genelde. Yine sesini pek algılayamadım, kuvvetli değildi, ama sahnede yanındaki eğlenceli müzisyenlerle enerjik bir ortam yarattı.


Ve tüm katılımcılar... Yani algıda seçicilik midir nedir bilmiyorum ama bunca Asya ülkesi insanı arasından Kore bambaşka! Acayip güzel adamlar yani nasıl oluyor aklım almıyo bu durumu!!!

Herkes sahnedeyken konfeti falan atıldı, Yong Hwa havada oynuyo konfetilerle, gülüyo eğleniyo falan. Yine onca insanın arasında dikkati çekti, herkes ona baktı, ağzımızın suyu aktı 'ayyy ne tatlı adammm' falan dedik^^


Ve girerken heyecandan çekmeyi aklıma getiremediği kapı girişi...

CNBLUE'yu görme benim için bir rüya gibiydi. Hala inanamıyorum, çok ama çok mutlu oldum. Yong Hwa'ya bayıldım. Klavyem yettiğince size anlatmaya çalıştım ama anlatamadım sanırım...

Mükemmelliklerini nasıl anlatabilirim ki? 
Benim için inanılmaz bir deneyimdi, inşallah en kısa zamanda konserine gitmek kısmetime düşer^^


25 Ekim 2015 Pazar

İzledim: The Scholar Who Walks at the Night


Sarayda dönen çeşitli entrikalar yüzünden prens ölürken, prensin sağ kolu olan Sung Yeol, sevdiği kadını kaybederek vampire dönüşür. 120 yıl sonra intikam almanın yollarını arayan Sung Yeol ile, ailesini geçindirmek için erkek kılığında sahaflık yapan Yang Sun'un yolları kesişir.


Uzun zaman olmuştu böyle ağız tadıyla bir saeguk (tarihi drama) izleyeli... Birbirinden dolu ve güzel yazılmış karakterler, akıp giden bağlantı kopukluğu olmayan bir hikaye ve muhteşem oyuncular. Çok sevdim, çok!


Night Scholar yani gece alimi olan Sung Yeol rolüyle Lee Joon Gi beni çok etkiledi. İnsaı delip geçen bir bakışı ve anında etkisi altına alan bir sesi var.

En son Arang and the Magistrate'de izledim ve saeguk dışında ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum bile ama çok yakışıyor. Sanki bizim zamanımızdan değil...

Karakter mükemmeldi. Hem de bunu vampir takıntımdan bağımsız söylüyorum çünkü vampir özelliklerini pek görmediğimizi düşünüyorum. Çok hoştu beahhhh^^


Yang Sun rolüyle Lee Yu Bi. İtiraf etmeliyim ki gençliğine rağmen çok güzel rol yaptı. Karakter ise arada sinirimi bozdu. Sanki millet canının derdinde koşuştururken hiçbir şey bilmeden salak salak etrafta dolanan bir kız çocuğu gibiydi. Yani sanki adamın aşık olacağı kadın değil de kız kardeşi, koruyup kollamak isteyeceği bir çocuk gibiydi. Ama tabii ki aşık oldu!


Çift olarak tadından yenmediler. Yani romantizm dolup taşan sahneler yoktu, dönem tutuculuğu sebebiyle olsa gerek, ama çok tatlılardı.


Lee So Hyuk vampir Gwi rolündeydi. Kötü adam rolüyle tekrardan kendisini bulmuş gibiydi. Bir insan bu kadar mı güzel kötü olur^^ Sesi, mimikleri şahane adamın.

Ayrıca oyunculuğu sayesinde, herkesi vicdansızca öldüren kalbi karanlık bir adamın, sevdiği kız öldüğü sıradaki üzüntüsüne ortak olmamızı, onunla birlikte üzülmemizi sağladı. Şok!!! Öyle bir oynadı ki üzüntüsüyle empati kurdum... Bayıldım!!!


Dizinin yan karakterleri birbirinden etkileyiciydi. Hangisini anlatsam bilemediğim için hiçbirini anlatmıyorum, siz en iyisi izleyin^^


Hem çok naif hem de çok vahşi kanlı sahnelerin bir arada olması benim çok hoşuma gitti. Aşkı, dostluğu ve bol dövüşlü aksiyon sahnelerini aynı dizide gördük.


Ayrica Kore dizilerinin vazgeçilmez aşk sahneleri olan sırtta taşıma, birbirine ayakkabı giydirme gibi klasikleri de bir dönem draması olmasına rağmen ağız tadıyla izleyebildik^^ Çok hoştu valla^^


Malesef ki dizi yine yeniden  'Bu ne biçim son' salgınına tutulmuştu. Her zamanki gibi acayip, anlamsız, kısacık bir son...

Artık inanıyorum ki iyi bir Kore dizisi olmanın temel şartlarından birisi yetersiz bir sona sahip olmak. Kesin yani. Bu kadar da olmaz çünkü.


Benim izlemenizi mutlaka tavsiye ettiğim, son dönemlerin en güzel tarihi draması. 
Gözünüz güzel insanlar, temiz kalpler, masum sevgiler görsün.

Tabii bir de gece alimimiz Lee Soon Gi'yi ^^

Vampir temasına takılarak vampir sevmiyorum diyerek izlememezlik yapmayın derim, gözünüze batmayacak.

İzleyin, izlettirin ^^

20 Ekim 2015 Salı

İzledim: Oh My Ghost


Dünyadan huzur içerisinde ayrılmak isteyen bir hayalet, amaçlarını gerçekleştirmek için bir bedeni ele geçirir. Bu sırada hem bedenin aşık olduğu adama karşı duygular geliştirirken hem de ölümüne dair gizemi araştırmaya başlar.


Yine tvN'den beklenecek düzeyde izlemelere doyamadığımız, hem neşeli hem dramatik, birbirinden göz dolduran oyuncularla dolu sevimli bir dizi.

Her zamanki gibi spoiler dolu yorumlarıma başlamadan önce söyleyebilirim ki dizi çok güzel. İlk 4 bölümde biraz sıksa ve amaaan bu dizi de ne diye düşündürtse de dizi bir açılıyor pir açılıyor. 


Öncelikle diziye izlememe temel sebep olan oyuncuyla başlamak istiyorum. Shin Soon Ae rolüyle Kim Seul Gi.

Dönemin en iyi komedi kadın oyuncusu bence. Oynadığı ve sevmediğim ne bir karakter ne de bir dizi oldu şimdiye kadar. Yine çok sevimli ve enerjikti, acıklı bir hikayesi olmasına rağmen...

Diziye adını veren karakter olsa da, hayalet olması ve başkasının bedenine girmesi sebebiyle, ara ara sesini duysak da yüzünü son bölümlere kadar istediğim kadar göremedim malesef. Daha sık görmek isterdim.

 

Başrolümüz Na Bong Sun rolüyle Park Bo Young. 

Park Bo Young hem bedene sahip olan Na Bong Sun hem de bedeni Shin Soon Ae tarafından ele geçirilmiş Na Bong Sun'u canlandırmış Mükemmel de yapış. Çünkü iki karakter birbirinden o kadar zıt ki. Birisi ne kadar canlı, dışa dönük, aktifse diğeri de bir o kadar donuk, çekingen, içine kapanık bir kız. Karakterlerin yürümesinden, konuşmasından mimiklerine varana kadar apayrı iki insanı aynı bedende mükemmel bir şekilde barındırmış. Bravo.

Karakter olan Na Bong Sun'a gelince, çekingenliğinin, iki kelimeyi bir araya getirerek bir cevap bile veremeyişinin, kafasının her daim ama her daim öne eğik oluşunun gereğinden biraz abartı durduğunu düşünüyorum. Açıkçası canımı sıktı.

Ayrıca adamın aşık olduğu kişi kesinlikle o değildi, Shin Soon Ae'ydi. Tabii ki aşkın büyüsünü bozmamak için işler yoluna girdi ama ilk anda nasıl olcak diye bir düşündüm. Dizinin sonunda da nasıl olduysa Bong Sun'un karakteri tamamen Soon Ae ile aynı olmuştu. İç dünyasından kurtulmuştu.


Ve Kang Sun Woo rolüyle Jo Jun Suk. Bu adam kendisini bana ne ara nasıl sevdirdi gerçekten bilemiyorum^^

Karaktere gelince... Ahhhh Sun Woo... Bayıldım. Şöyle ki, ben dizilerde kıskanan, kızı merak eden, onun için endişelenip kendi kendine kuruntu yapan adam rolüne bayılırım. Kang Sun Woo tam da öyleydi. Dışarıdan buz gibi görünmesine rağmen aslında içi içini yiyen, çaktırmadan gözetleyip merak eden, alttan alttan kıskanan sevimli mi sevimli bir adam. Sevince de korumayı, kollamayı, sevmeyi bilen adam gibi bir adam!!!

Offf çok hayran olmuşum yazdım da yazdım^^


Çift olarak bayılmamak elde değildi. 


Kang Sun Woo'nun hem içine kapalı çekingen Na Bong Sun hem de pançik pançik parlayan Shin Soon Ae ile ilişkisi ve kimyası mükemmeldi bence.

Tam izlenesi bir çift ve aşk!!!
Yüzümde aptal bir sırıtma ile izledim her aşk sahnesini. Ayrıca gözümüzün aratmayacağı kadar da bol bol vardı, merak etmeyin ;)


Dizinin kötü adamı (fotoğrafını bir daha koyasım gelmedi ama yukarıdaki ikinci resimde var), akıl almaz bir psikopattı. Yani dışarıdan melek gibi görünen birisinin birden bire değişmesi akıl almazdı. Yalnız oyunculuğa diyecek lafım yok. Surat ifadesi saniye içerisinde melekten şeytana cidden dönüyordu. Wooow!!!


Dizinin benim için başka bir güzelliği, bir sürprizi oldu. Biliyosunuz ki son zamanlara reality show izlemekten dizi izleyemez olmuştum. Bu showlardan birisi de We Got Married. Programın yeni evli damatlarından birisi Kwak Si Yang'dı. İlk defa görmeme rağmen programda kendisine bayıldım!!!! 

Tabiiki saf bir kız olarak reality showdaki karakterlerinin tamamen kendileri olduğunu, asla ama asla rol yapmadıklarını düşünerek ve inanarak yorum yapıyorum. Bozan olursa fena yaparım^^

Programda kelimenin tam anlamıyla erkek!!! Nasıl böyle güçlü bir karaktere sahip olduğuna inanamamıştım. Çünkü hiç tanınmayan bir oyuncu, gerçekten çok ama çok ünlü ve kendisinden büyük bir kadınla (Kim So Yeon) eşleştirildi ve neredeyse onu ezdi geçti benim gözümde.

Neyse yani işte böyle. Minni minnacık bir rolü var, sesini zar zor duyuyoruz ama yine de karizması parlıyor dizide.


Dizinin bir diğer sürprizi de son bölümdeki minicik kouk oyuncu rolüyle Seo In Guk idi. Hayranlarına duyurulur^^


Neticede yer yer Master's Sun'dan ciddi şekilde etkilenildiğini düşünsem de hem karakterlere hem dizinin ilerleyişine hem de oyunculara bayıldım.

Ayrıca bu dizide çok sevdiğim bir şey vardı. Not olarak eklemek istiyorum. Böyle dizilerde aksiyon bitip, düğümler çözülüp herkesin hayatı yoluna girdikten sonra, kim ne yapıyor nasıl yaşıyor temalı son bir bölüm olmasına bayılıyorum. Burda da öyleydi. 15. bölümle birlikte tüm olaylar çözümüne ulaştı ve 16. bölümde herkesin hayatını, mutluluğunu, kimin ne yapıp nereye geldiğini izledik. En sevdiğim şey^^



Bi deee dizide sık sık Bigbang şarkıları duyduk. Hem de çok sık^^ Çooook mutlu oldum, öyle sahiplenmişim ki kendi şarkılarımı duymuş gibi oluyorum valla hahaha

Kesinlikle ama kesinlikle listenize koyup izlemeniz gereken bir dizi diye düşünüyorum.

Benim fikrime kulak verirseniz, iyi seyirler^^